Begüm'ün 500 Milyonu

Orjinal adı
Les Cinq Millions de la Begum
Yazar
Jules Verne
Çeviri
Nihan Özyıldırım
Yayınevi
İthaki Yayınları
Dil
Türkçe
Sayfa s.
296

500 milyonluk, göz kamaştırıcı bir miras ve zıt karakterde iki vâris: Fransız doktor Sarrasin ve Alman profesör Schultze.
Bu olağanüstü mirasın vârislerinden Sarrasin kendi payıyla, insanların en sağlıklı koşullarda yaşayabilecekleri, France-Ville adında bir örnek kent kurarken, Schultze, savaş makineleri üreten Çelik-Kent'i inşa eder. Birinin amacı insanların yaşam koşullarını iyileştirip ömürlerini uzatmak, diğerininkiyse ölümün kara gölgesini her yere yaymaktır.

Dr. Sarrasin'in genç dostu Marcel, Profesör Schultze'un planlarını öğrenmek için hayatını ortaya koyarak Çelik-Kent'e sızar. Marcel'in ortaya çıkardığı gerçekler dehşet vericidir. Profesör Schultze'un ölümcül planlarını bozmak için harekete geçen Marcel ve France-Ville sakinleri artık zamanla yarışmaktadır.

Bilimsel öngörülerine alışık olduğumuz Jules Verne, bu kez, insan yıkıcılığının sınır tanımazlığını da çok önceden öngördüğünü gösteriyor bizlere.

EJDERHANIN İNİNDE
Genç Alsace'lının talihinin ilerleyişini izleyen okuyucu, birkaç haftanın sonunda onu Herr Schultze'nin samimiyetini tamamıyla kazanmış olarak bulduğunda muhtemelen, şaşırmayacaktır. Bu ikisi birbirlerinden ayrılmaz olmuşlardı. Çalışmalar, yemekler, parkta yürüyüşler, birkaç litre biranın üstüne uzun pipoları tüttürmeler… bunların hepsini birlikte yapıyorlardı. İena Üniversitesi'nin sabık profesörü daha önce hiç bu kadar gönlüne göre, leb demeden leblebiyi anlayan, teorik verilerini hızla uygulamaya koymayı bilen bir çalışma arkadaşına rastlamamıştı.

Marcel yalnızca mesleğinin bütün dallarında üstün niteliklere sahip bir yetenek değil, aynı zamanda son derece sevimli bir arkadaş, görevine fazlasıyla bağlı bir çalışan, en mütevazı deyişle verimli bir mucitti.

Herr Schultze ona hayrandı. Günde on kere kendi kendine in petto1 şunları söylüyordu:

"Ne büyük bir buluş! Bu oğlan gerçek bir inci!"
İşin gerçeği, Marcel korkunç patronunun kişiliğini ilk bakışta anlamıştı. Onun hakim özelliğinin, yırtıcı bir kibirle dışa vurulan, her şeyi yutan devasa bir egoizm olduğunu görmüş, her anının ve bütün davranışlarını bunun üzerinden düzenlemeye dindarca bir özen göstermişti.

Genç Alsace'lı kısa bir süre içinde bu klavye üzerinde parmak gezdirme tarzını öyle iyi öğrenmişti ki, Schultze'yi piyano çalar gibi çalmaya başlamıştı. Taktiği, mümkün olduğu kadar kendi yeteneklerini ortaya koymak; ama her zaman kendisi üzerinde üstünlük sağlayacak bir fırsat bırakmaktan ibaretti. Mesela bir çizimi mi bitirdi, her şeyi mükemmel yapıyordu, görülmesi ve düzeltilmesi kolay bir hata hariç,ve eski profesör bunu derhal, büyük bir heyecanla gösteriyordu.

Teorik bir fikri mi var, konuşmayı öyle yönlendiriyordu ki Herr Schultze bunu kendisinin bulduğunu zannediyor. Hatta bazı kereler daha da ileri giderek mesela şöyle bir şey söylüyordu:
"Benden istediğiniz şu ayrılabilir mahmuzlu gemi planını çizdim."
"Ben mi istemiştim?" diye cevap veriyordu daha önce hiç böyle bir şey düşünmemiş olan Herr Schultze.

"Elbette! Unuttunuz mu yoksa?... Düşman gemisinin yan tarafına üç dakikalık bir aradan sonra patlamak üzere dilimli bir torpil bırakan ayrılabilir mahmuz!"

"Hiçbir şey hatırlamıyorum, kafamda öyle çok fikir var ki!"
Ve Herr Schultze, bu yeni icadın fikir babalığını özenle cebe indiriyordu.

Her şeyin ötesinde belki de, bu manevralara yalnızca yarı yarıya aldanıyor, muhtemelen içten içe Marcel'in kendisinden daha güçlü olduğunu seziyordu. Fakat insan beyninde gerçekleşen esrarengiz işleyişlerden birinin etkisiyle kolayca, üstün "gibi görünmek" ve özellikle memuruna kendisini farklı göstermekle yetinmek noktasına geliyordu.

Bazen, sessiz bir gülüşle çenesinin otuz iki "domino taşı"nı göstererek, "bu sabah bütünüyle aptal!" diyordu kendi kendine.
Zaten sahip olduğu kibir kısa süre içinde bir telafi yöntemi bulmuştu. Dünya üzerinde yalnızca o, bu türden sanayi rüyalarını gerçekleştirebilirdi. Bu rüyalar yalnızca onun sayesinde ve onun için değer kazanmıştı!.. Marcel nihayetinde, onun, Schultze'nin yarattığı organizmanın dişlilerinden biriydi sadece, vs.

Bütün bunlarla birlikte Herr Schultze, aklından geçenleri söylemiyordu. Boğa Kulesi'nde geçirdiği beş ayın ardından Marcel, merkez bloğun esrarı hakkında hâlâ fazla bir şey bilmiyordu. Aslında, kuşkuları neredeyse kesinlik kazanmıştı. Stahlstadt'ın bir sırrı sakladığına ve Herr Schultze'nin kazanç sağlamaktan öte bir amacı olduğuna gitgide daha fazla inanmıştı. Uğraştığı işlerin, hatta kurduğu sanayinin doğası, onun yeni bir savaş makinesi icat ettiği yolundaki varsayımı fazlasıyla muhtemel kılıyordu.

Ama muamma daima karanlıktaydı.
(Kitabın İçinden)


Kitaba sahip olanları ve isteyenleri sadece UKitap üyeleri görebilir.