Abdal Musa

Yazar
İsmet Zeki Eyuboğlu
Editör
C. Ergin Ardakoç
Yayınevi
Geçit Kitabevi
Dil
Türkçe
Sayfa s.
112

İnsan, evrende bir varlık olarak, nerede bulunursa bulunsun, köken bakımından nereden gelirse gelsin "düşünen varlık" olduğu sürece "insan"dır. İnsanda bilinç var, istenç var, us var, bellek var, anlak var; bunlar başka dirilerde yoktur; bu beş yetiyi gözardı edince "insan" kavramının üzerinde durmaya değer bir anlamı da kalmaz. Felsefe, onun memelerinden emerek büyüyen, bilim bu beş yetinin ürünüdür, insanın "varlık" kavramının altında toplanan nesneler ararındaki görkemli yerini açıklayan, bir sorun durumuna getiren odaktır. Felsefe insana özgüdür, yaşamak, beslenmek, dölleyip - döllenmek bütün diriler alanında geçerlidir, onlarda felsefe yoktur. Düşünen üretir, inanan uygular. Düşünme eyleminde itici etken yaratıcı olma eğilimidir. İnanan bağlanır, kapılır, uygular, bunda da itici etken düşünmeden kendini adamadır. Bu açıklama tartışılır, ancak başarı sözcükleri evirip çevirerek, konuşmanın inandırıcı, kendine çekici gücünden yararlamak sağlanan bir kazanç değildir. İşte ortaçağ denen dönem, başarıyı sözcük oyunlarıyla sağlanan bir gelir sayanların egemenlik alanıdır. Bu alanda egemenlik hızlı konuşanındır, bilimin, felsefenin, usun, bilincin, istencin değil. Erenler beri gelin, erenler duru gelin, erenler arı gelin, erenler varıgelin, anlayışa, görüşe, sağduyuya beri gelin. Başkalarının düşüncelerini aktarmak insana yaraşır bir eylem değildir, ayı da avını yakalayınca bir yerden başka bir yere aktarır, kurt yakaladığı koyunu kendine uygun yerde yer, doğan tavuğu çukurda değil düzde kapar, atılan okun yolu kıvrımla değildir. Oysa ortaçağ kıvramların yoğunlaştığı dönemdir. Bu dönemde, Anadolu kendi kimliğini arıyordu, nerede bulacaktı? Bu sorunun yanıtını bu çalışma verecek...
(Arka Kapak)


Kitaba sahip olanları ve isteyenleri sadece UKitap üyeleri görebilir.