Efendilik Savaşı

Yazar
Fakir Baykurt
Yayınevi
Bilgi Yayınevi
Dil
Türkçe
Sayfa s.
218

Hikâye köy öğretmenin yani yazarın ağzından anlatılıyor. Köydeki yoksulluk öyle üst seviyededir ki öğrencilerin ne üstü başı ne de kitap defterleri vardır. O dönemde efendilik kavramı ya okumak ya da ağa olmak anlamına gelir. Okuyanlar kendini kurtarıp bir yerlere gelirken ağalar yan gelip yatar işçi çalıştırırlar. Köylüler üç beş kuruşa ağaların tarlalarında hamallık yaparak geçinirler. Çocuklar imkân el verdiği kadar okumaya çalışırlar. Bazıları köy enstitülerine giderek hayatını kurtarırken bazıları babalarının okusa ne olacak düşünceleri yüzünden devam edemez. Hayatını kurtaranlardan biri İlyas Pınarbaşı. Gittiği köy enstitüsünde arılara olan ilgisi fark edilir ve öğrendiği bildiği her şeyi köylülere arıcılık yapan herkese anlatmaya başlar. Arıcılık alanında o dönemde büyük işler yapar pek çok insana ekmek kapısı açar. Bir de evini yurdunu terk etmiş ağa kapısında gündelik çalışan insanlar var. Öğretmen kendi köyünden ayrılıp komşu köydeki milli bayram kutlamalarını görmek için yola çıktığında bir barınaktan bozma huğ görür. İçine girip baktığında kimse olmadığını sanır. Havasızdır. Eşyaların üst üste konduğunu ve yatağın yorganın yerde olduğunu görür. Çıkacakken bir öksürük duyar. Bir kadın yatakta ateşler içinde yanıyordur. Gidip baktığında hasta olduğunu fark eder. Kadın derdini nereden geldiğini anlatır. Öğretmen neden tedavi olmadığını sorduğunda aldıkları yevmiyenin doktora ilaca gideceğini ve evlerine eli boş döneceğini düşündüğü için gitmediğini söyler. Öğretmen yapacak bir şeyi olmayınca oradan çıkıp yoluna devam eder. İlerlediğinde kadınla huğda kalan diğer otuz kişiyi tarlada çalışırken görür. Onlara durumu anlatır fakat köylüler her lafında ağayı över. Dönemin insanı mevkie makama hürmet eder. Bu yüzden birçok koltuk sahibi, kaymakam vali ya da ağa kendini hepsinin üstünde görür. Köylüler önünde el pençe durdukça böbürlenirler. Muhlis Bey’de onlardan biri. Görevinden kısa zaman sonra tayinini ister ve gideceği kesinleştiğinde büyük bir uğurlama düzenlenir. Mesçi köyü muhtarı da köylerinin çayır sorununu çözer umuduyla Muhlis Bey’e başvurmuş biridir. Muhlis Bey muhtara çayır sorununu çözmeye çok uğraştığını fakat bir cevap alamadığını söyler. Köyden giderken Ankara’ya bizzat bunun için uğrayacağının sözünü verir. Muhtar öyle sevinir ki hemen Muhlis Bey’in gidişi şerefine yemek verdirir. Tüm memurlar, koltuk sahipleri kurulan sofralarda yemekleri yerken muhtar ve köylüler ayakta onları seyreder. Ancak onlar kalktığında oturup kalan yemekleri yerler. Buna rağmen muhtar Muhlis Bey’e minnettardır. Öğretmen bu düzene karşıdır. Asıl efendilerin köylüler, emekçiler olduğunu savunur. Kendi ailesi de sefalet içinde ağa kapısında çalışırken, onlarca öğrenciye umut olmaya çalışır. Yaz geldiğinde hepsi tarlalarda çalışmaya koştuklarında öğretmen sınıfında okutacak öğrenci bulamaz. Kışın çocuklar soğuktan üşürken ıslak çamur içinde sınıflarda otururken bile görevini yapmak için canla başla uğraşır. Düzen yıllardır böyledir. İmkan zengine bolken, fakire köylüye yoktur


Kitaba sahip olanları ve isteyenleri sadece UKitap üyeleri görebilir.